Bu yazımda maç konsantrasyonu, turnuva konsantrasyonu ve genel olarak oyun konsantrasyonundan bahsedeceğim. Pekin’deki İyi Şanslar Turnuvası’nın özel bir turnuva olmasından da faydalanarak meslektaşlarım ve kendimin oyun ve turnuva konsantrasyonunu gözlemlemeye çalıştım.
Haftada tek maça konsantre olmakta zorlandığımı söylemek istiyorum. Bunun sebebi koca bir haftayı maç yönetmeden geçiriyorsunuz. Ardından yorucu bir seyahatten sonra doğrudan maça başlıyorsunuz. Bildiğiniz üzere henüz hakemlerin bir gün önceden giderek dinlenip maçlarını yönetme uygulamasını işletemiyoruz. Bunun masraflarının kulüpler tarafından ödenmesi sistemini bir türlü oturtamadık. Bir de çok uzak bir deplasmana gidildiği halde iki takım arasındaki bariz güç farkı, hakemin aklında ister istemez maçı yönetmenin gereksiz olduğu önyargısına sebep olmakta. Bazen de kişisel problemler, sağlık sorunları gibi sebeplerden kendinizi maça veremeyebiliyorsunuz. Bunların üstüne bir de maçı beraber yöneteceğiniz hakemleri tanımadığınızı eklersek, maça odaklanmanız daha zor hale geliyor.
Ben şahsen turnuvalarda maç yönetmeyi tercih ediyorum. Eğer görev aldığım uluslararası bir turnuva ise 1 ay ya da 15 gün öncesinden ülke ve şehir hakkında internetten bilgi toplarım. Eğer gideceğim ülkede İngilizce ana dil değilse ülkenin dilindeki basit kalıpları öğrenirim. Örneğin Pekin’e gitmeden önce Çince “teşekkür ederim”, “İyi Şanslar” gibi kalıpları öğrendim ve havaalanında beni karşılayan gönüllülere bunu söylediğimde pozitif bir ortam için başlangıç yaptığıma inanıyorum. Ancak burada vurgulamak istediğim maç konsantrasyonun sahanın dışında başladığıdır. Hakemin becerisi sadece maça değil bulunduğu ülkeye ortama da ayak uydurabilmesidir. Ben, her turnuvada hakemliğime bir şeyler katmaya çalışırım. Çünkü maç yönettikçe arkadaşlarınızdan, gözlemcilerinizden, hatta oyuncu ve antrenörlerden daha fazla geri dönüt alırım. Bunu sürekli bir öğrenim süreci olarak görürüm. Eğer bu verileri olumlu bir şekilde değerlendirip hakemliğinize bir şeyler eklerseniz, sonuçta oyuna ve turnuvaya daha iyi konsantre olursunuz.
Ancak bazen hakem kötü bir maç geçirdiyse ve/veya atanmayı beklediği maça atanmadıysa maç veya turnuva konsantrasyonunu kaybedebilir. Böyle durumlarda hakemlerin hayal kırıklığına uğradıklarını, öfkelendiklerini gözlemleyebilirsiniz. Hatta bu hakemler turnuvanın devamında arkadaşları ve gözlemcilerinden uzaklaşarak turnuvanın bir an önce bitmesini beklerler. Tabii bu örnekler sadece hakemliklerini objektif bir şekilde değerlendiremeyen, özeleştiriye açık olmayan veya gözlemcisinin adil olmadığına inanan hakemler için geçerlidir. Bazı hakemler de kendilerinin en iyi hakem olduklarına ve günün veya turnuvanın en önemli maçını hep kendilerinin yönetmeleri gerektiğine inanmaktadırlar. Diğer yandan maç atamalarını yapan gözlemcilerin yeni ve gelecek vadeden hakemleri geliştirme, belli bazı hakemlerin zor bir maçın üstesinden gelip gelemeyeceğini görme, hatta dünkü ve yarın ki maçların atamalarını düşünme mecburiyetleri vardır. Ayrıca turnuvanın finaline turnuvayı düzenleyen ülkeden bir hakemin atanması gibi bir adet de vardır. Yukarıda vurgulanan sebepler “Her zaman en iyi hakem finali yönetemez!” özdeyişini haklı çıkarmaktadır.
Her hakem oyuna odaklanmayı öğrenmelidir. Kişi zamanla kendi oyuna odaklanma stilini geliştirebilir. Burada 3 tür odaklanmadan bahsedebiliriz. Maç öncesi, maç sırası ve maç sonrası. Her hakemin oyun öncesi maça konsantre olma şekli vardır. Kimi müzik dinler, kimi maç CD’si izler, kimi idman yapar kimi ise zihnini boşaltır. Maç sırasında kendinizle konuşarak maça konsantre olup dikkatinizi vermelisiniz.
Maçtan sonra önemli pozisyonları hakem arkadaşlarınızla görüşebilirsiniz ki bu bir sonraki maça hazırlamanız konusunda size yardımcı olacaktır.
Ben de maç öncesi oyuna konsantre olmak için zihnimde oyunu düşünürüm. Oyuncular sahada koşar ve ben de onlara eşlik ederim. Herhangi bir ihlal veya faul düşünmem. Sadece sahada takımlarla beraber olduğumu düşünürüm. Maç sırasında eğer kendim veya hakem arkadaşlarım maça konsantre değilse, “haydi”, “Gir maça” şeklinde motive etmeye çalışırım. Eğer konsantrasyon eksikliğimden dolayı sahada bir şeyler kaçırırsam asla hayal kırıklığına uğramam. Hemen maça girmeye çalışırım. Maç sonrasında da hakem arkadaşlarımla maçla ilgili söylemek istedikleri bir şey var mı diye konuşur, eğer onların söylemek istediği bir şey yoksa ben önemli bulduğum noktalardan bahsederim. Maç kayıt edildiyse de eve gider gitmez maçı izler hem kendi hem de hakem arkadaşlarımın özeleştirisini yaparım.
Her ülkedeki ligin kendine has bir oyun stili vardır. Bizim ülkemizde de oldukça fiziksel bir mücadele olduğundan oyunu kontrol edebilmek için oyun konsantrasyonunuzun üst seviyede olması gerekir. Ayrıca yurtdışında yönettiğim iyi bir turnuvadan sonra almış olduğum bilgi ve motivasyonla ülkemde atandığım maça tam konsantrasyonla çıkarım. Ancak bu bazen geri teper. Ve ben hem hakem arkadaşlarımdan hem de takımlardan tepki çekebilirim. Bunu, Pekin sonrası yönettiğim bir maçta bizzat yaşadım. Maça ilk 10 saniyede arka arkaya 3 faul çalarak başladım. Ancak daha sonra tekrar ülkemin oyun stiline ayak uydurarak diğer hakem arkadaşlarımla uyumlu bir maç yönetebildim. Gerçekten de ülke içinde ve dışında yapmış olduğunuz hakemliği dengelemek çok zor olabiliyor. Bu belki de başka bir makale konusu.
Sonuç olarak konsantrasyon hakemliğin önemli bir parçasıdır. Daha az sorunlu maçlar yönetebilmek için hakem sahada ne olduğundan haberdar olmalıdır. Ancak hazır olursanız olayları doğru değerlendirebilirsiniz.
Haftada tek maça konsantre olmakta zorlandığımı söylemek istiyorum. Bunun sebebi koca bir haftayı maç yönetmeden geçiriyorsunuz. Ardından yorucu bir seyahatten sonra doğrudan maça başlıyorsunuz. Bildiğiniz üzere henüz hakemlerin bir gün önceden giderek dinlenip maçlarını yönetme uygulamasını işletemiyoruz. Bunun masraflarının kulüpler tarafından ödenmesi sistemini bir türlü oturtamadık. Bir de çok uzak bir deplasmana gidildiği halde iki takım arasındaki bariz güç farkı, hakemin aklında ister istemez maçı yönetmenin gereksiz olduğu önyargısına sebep olmakta. Bazen de kişisel problemler, sağlık sorunları gibi sebeplerden kendinizi maça veremeyebiliyorsunuz. Bunların üstüne bir de maçı beraber yöneteceğiniz hakemleri tanımadığınızı eklersek, maça odaklanmanız daha zor hale geliyor.
Ben şahsen turnuvalarda maç yönetmeyi tercih ediyorum. Eğer görev aldığım uluslararası bir turnuva ise 1 ay ya da 15 gün öncesinden ülke ve şehir hakkında internetten bilgi toplarım. Eğer gideceğim ülkede İngilizce ana dil değilse ülkenin dilindeki basit kalıpları öğrenirim. Örneğin Pekin’e gitmeden önce Çince “teşekkür ederim”, “İyi Şanslar” gibi kalıpları öğrendim ve havaalanında beni karşılayan gönüllülere bunu söylediğimde pozitif bir ortam için başlangıç yaptığıma inanıyorum. Ancak burada vurgulamak istediğim maç konsantrasyonun sahanın dışında başladığıdır. Hakemin becerisi sadece maça değil bulunduğu ülkeye ortama da ayak uydurabilmesidir. Ben, her turnuvada hakemliğime bir şeyler katmaya çalışırım. Çünkü maç yönettikçe arkadaşlarınızdan, gözlemcilerinizden, hatta oyuncu ve antrenörlerden daha fazla geri dönüt alırım. Bunu sürekli bir öğrenim süreci olarak görürüm. Eğer bu verileri olumlu bir şekilde değerlendirip hakemliğinize bir şeyler eklerseniz, sonuçta oyuna ve turnuvaya daha iyi konsantre olursunuz.
Ancak bazen hakem kötü bir maç geçirdiyse ve/veya atanmayı beklediği maça atanmadıysa maç veya turnuva konsantrasyonunu kaybedebilir. Böyle durumlarda hakemlerin hayal kırıklığına uğradıklarını, öfkelendiklerini gözlemleyebilirsiniz. Hatta bu hakemler turnuvanın devamında arkadaşları ve gözlemcilerinden uzaklaşarak turnuvanın bir an önce bitmesini beklerler. Tabii bu örnekler sadece hakemliklerini objektif bir şekilde değerlendiremeyen, özeleştiriye açık olmayan veya gözlemcisinin adil olmadığına inanan hakemler için geçerlidir. Bazı hakemler de kendilerinin en iyi hakem olduklarına ve günün veya turnuvanın en önemli maçını hep kendilerinin yönetmeleri gerektiğine inanmaktadırlar. Diğer yandan maç atamalarını yapan gözlemcilerin yeni ve gelecek vadeden hakemleri geliştirme, belli bazı hakemlerin zor bir maçın üstesinden gelip gelemeyeceğini görme, hatta dünkü ve yarın ki maçların atamalarını düşünme mecburiyetleri vardır. Ayrıca turnuvanın finaline turnuvayı düzenleyen ülkeden bir hakemin atanması gibi bir adet de vardır. Yukarıda vurgulanan sebepler “Her zaman en iyi hakem finali yönetemez!” özdeyişini haklı çıkarmaktadır.
Her hakem oyuna odaklanmayı öğrenmelidir. Kişi zamanla kendi oyuna odaklanma stilini geliştirebilir. Burada 3 tür odaklanmadan bahsedebiliriz. Maç öncesi, maç sırası ve maç sonrası. Her hakemin oyun öncesi maça konsantre olma şekli vardır. Kimi müzik dinler, kimi maç CD’si izler, kimi idman yapar kimi ise zihnini boşaltır. Maç sırasında kendinizle konuşarak maça konsantre olup dikkatinizi vermelisiniz.
Maçtan sonra önemli pozisyonları hakem arkadaşlarınızla görüşebilirsiniz ki bu bir sonraki maça hazırlamanız konusunda size yardımcı olacaktır.
Ben de maç öncesi oyuna konsantre olmak için zihnimde oyunu düşünürüm. Oyuncular sahada koşar ve ben de onlara eşlik ederim. Herhangi bir ihlal veya faul düşünmem. Sadece sahada takımlarla beraber olduğumu düşünürüm. Maç sırasında eğer kendim veya hakem arkadaşlarım maça konsantre değilse, “haydi”, “Gir maça” şeklinde motive etmeye çalışırım. Eğer konsantrasyon eksikliğimden dolayı sahada bir şeyler kaçırırsam asla hayal kırıklığına uğramam. Hemen maça girmeye çalışırım. Maç sonrasında da hakem arkadaşlarımla maçla ilgili söylemek istedikleri bir şey var mı diye konuşur, eğer onların söylemek istediği bir şey yoksa ben önemli bulduğum noktalardan bahsederim. Maç kayıt edildiyse de eve gider gitmez maçı izler hem kendi hem de hakem arkadaşlarımın özeleştirisini yaparım.
Her ülkedeki ligin kendine has bir oyun stili vardır. Bizim ülkemizde de oldukça fiziksel bir mücadele olduğundan oyunu kontrol edebilmek için oyun konsantrasyonunuzun üst seviyede olması gerekir. Ayrıca yurtdışında yönettiğim iyi bir turnuvadan sonra almış olduğum bilgi ve motivasyonla ülkemde atandığım maça tam konsantrasyonla çıkarım. Ancak bu bazen geri teper. Ve ben hem hakem arkadaşlarımdan hem de takımlardan tepki çekebilirim. Bunu, Pekin sonrası yönettiğim bir maçta bizzat yaşadım. Maça ilk 10 saniyede arka arkaya 3 faul çalarak başladım. Ancak daha sonra tekrar ülkemin oyun stiline ayak uydurarak diğer hakem arkadaşlarımla uyumlu bir maç yönetebildim. Gerçekten de ülke içinde ve dışında yapmış olduğunuz hakemliği dengelemek çok zor olabiliyor. Bu belki de başka bir makale konusu.
Sonuç olarak konsantrasyon hakemliğin önemli bir parçasıdır. Daha az sorunlu maçlar yönetebilmek için hakem sahada ne olduğundan haberdar olmalıdır. Ancak hazır olursanız olayları doğru değerlendirebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder