13 yıllık hakemlik kariyerim boyunca öğrendiğim ve hala öğrenmekte olduğum bazı konuları sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. 4 yıllık uluslararası hakemlik kariyerimde Dünya’daki her ülkeden, Avustralya’sından Japonya’sına, İngiltere’sinden Güney Afrika’sına kadar çoğu ülkeden ve her seviyeden hakemleri izledim ve onlarla beraber maç yönettim. Her maçtan sonra hakemliğime bir şeyler eklemeye çalıştım. Ve en önemli olan şeyin hakemin sahada çaldığı düdükler değil, ÇALMADIĞI düdükler olduğunu anladım. Gerçekten de iyi hakem çalmadığı düdüklerle kendini gösteriyor. Yani, hakemin pozisyonun oyuna etkisini süzebilmesi, avantaj/dezavantaj yorumunu yapabilmesi (düdüğü bekletmek de diyebiliriz buna.) Üst düzey diye adlandırılan hakemlerin hepsinde bunun bir ortak özellik olduğunu, onların yönettiği maçlarda itirazlarında bu yüzden az olduğu, itirazlar karşısında tepki göstermediklerini, sakin kaldıklarını, kendi hakemlik felsefelerini oyuncu ve antrenörlere kabul ettirdiklarini, basketbolu bir keyif olarak gördüklerini, hakemlik yapmaktan zevk aldıklarını, ön plana çıkmadıklarını, sadece gerektiği zaman ortaya çıktıklarını gördüm. İşte bu yüzden hakemliğe yeni başlayan arkadaşlara tavsiyem, çok düdük çalan hakemleri değil, seçici düdük çalan hakem büyüklerini örnek almalarıdır.
Genç hakem arkadaşlarımızın, basketbol felsefelerini geliştirmeleri için iyi takımların idmanlarını takip etmelerini, kendilerinin tekerlekli sandalyeye oturarak basketbol oynamalarını öneririm. Örneğin, RSK’lı Halil İbrahim’le yaptığım birebir maçlardan ince (sandalye) faulleriyle ilgili çok şey öğrendim. Tekerlekli sandalye basketbolu her geçen gün gelişmekte ve biz hakemlerde buna ayak uydurmak zorundayız. En büyük dezavantajımız, takımların gerçek birer antrenörlerinin olmaması. Oyuncularımızın çoğunda temel tekerlekli sandalye becerileri eksik. Bu da üst düzey hakemlik yapmamızdaki en büyük engellerden biri. Bizler uluslararası müsabakalarda bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Çünkü Avrupa’da üst düzey müsabakalarda bizdeki gibi adeta çarpışan otoları andıran bir mücadele yok. Bu maçlarda ince pozisyonları yakalamanız gerekiyor ve bizim alıştığımızın dışında, sakin, kontrollü ve bilinçli bir basketbol oynandığı için Avrupa’da zorlanıyoruz.
Ayrıca uluslararası alanda lobi eksikliğimiz olduğu bir gerçek. Maalesef, IWBF yönetiminde ülkemizden kimsenin olmaması bizler için bir dezavantaj. Ancak bizler kendi lobimizi kendimiz yaparak bu dezavantajı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Özellikle ülkemizde yaptığımız başarılı organizasyonlar bunun için çok önemli fırsatlar yaratıyor. Ancak bu önemli organizasyonlara hakem arkadaşlarımızdan kimsenin ilgi göstermemesi beni karamsarlığa sürüklüyor. Örneğin geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da yapılan Dünya’nın en önemli tekerlekli sandalye basketbolu organizasyonunda dünyanın en iyi oyuncuları ve üst düzey hakemler katıldı. Ancak İstanbul dışından kimse bu organizasyona ilgi göstermedi. Bu da bizlerin bu sporun geldiği noktayı anlayamadığımızı gösteriyor. Maddi sebepler mazeretimiz ise, inanıyorum ki İstanbul’da hepimizin bir akşam kalabileceği bir arkadaşımız, akrabamız vardır. Bu sporu, hakemliği seviyorsak, ona yatırım yapmamız gerektiğine inanıyorum. Yoksa sadece maçtan maça tekerlekli sandalye basketboluyla buluşuyorsak, bu o sporu önemsemediğimizi ve bu spordan bir beklentimiz olmadığını gösterir ki eğer durum böyleyse bu boşa vakit harcamaktır.
Umarım bu yazdıklarım hakemlik kariyeriniz için motive edici, ışık tutan bir rehber olacaktır. Bunlar şu anda aklıma gelen önemli noktalar. Başka detaylar oluştukça sizlerle bunları paylaşacağım. İnanin iyi hakemle vasat hakemi ayıran bu ince noktalardır.
Ayrıca uluslararası alanda lobi eksikliğimiz olduğu bir gerçek. Maalesef, IWBF yönetiminde ülkemizden kimsenin olmaması bizler için bir dezavantaj. Ancak bizler kendi lobimizi kendimiz yaparak bu dezavantajı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Özellikle ülkemizde yaptığımız başarılı organizasyonlar bunun için çok önemli fırsatlar yaratıyor. Ancak bu önemli organizasyonlara hakem arkadaşlarımızdan kimsenin ilgi göstermemesi beni karamsarlığa sürüklüyor. Örneğin geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da yapılan Dünya’nın en önemli tekerlekli sandalye basketbolu organizasyonunda dünyanın en iyi oyuncuları ve üst düzey hakemler katıldı. Ancak İstanbul dışından kimse bu organizasyona ilgi göstermedi. Bu da bizlerin bu sporun geldiği noktayı anlayamadığımızı gösteriyor. Maddi sebepler mazeretimiz ise, inanıyorum ki İstanbul’da hepimizin bir akşam kalabileceği bir arkadaşımız, akrabamız vardır. Bu sporu, hakemliği seviyorsak, ona yatırım yapmamız gerektiğine inanıyorum. Yoksa sadece maçtan maça tekerlekli sandalye basketboluyla buluşuyorsak, bu o sporu önemsemediğimizi ve bu spordan bir beklentimiz olmadığını gösterir ki eğer durum böyleyse bu boşa vakit harcamaktır.
Umarım bu yazdıklarım hakemlik kariyeriniz için motive edici, ışık tutan bir rehber olacaktır. Bunlar şu anda aklıma gelen önemli noktalar. Başka detaylar oluştukça sizlerle bunları paylaşacağım. İnanin iyi hakemle vasat hakemi ayıran bu ince noktalardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder