Yazımın başlığı Basketbol, Basketbol, Basketbol. Neden mi? Şöyle bir hayatıma baktığım da gerçekten de aklımda ve yaşamının her anında basketbol var. Ama hakemlik yönü, ama oyuncu boyutu ama antrenörlük tarafı ama turnuvalar, kurslar, eğitimler, projeler, çeviriler… hep basketbol! Hayattaki diğer olaylarla ilgilenmiyorum bile.
Basketbol bir tutku, bir hastalık belki de kurtulmak istediğim ama kurtulamadığım. Tıpkı sigarayı bırakmak isteyip bırakamamak gibi. Hem büyük zevk hem de işkence bazen. Yaşadığım güzellikler, dostluklar hep basketbol sayesinde. Ama bazen bir nefes almak istesem, alamayışım da basketboldan dolayı. Bir yandan onsuz ne yaparım diyorum ama diğer yandan o olmasa yamaç paraşütü yaparım, tiyatro yaparım, müzikle uğraşırım, en kötüsü kafamı dinlerim ailemle vakit geçiririm, evde televizyon izleyip çekirdek çitlerim diyorum.
Neyse biz fantezileri bırakıp bu hafta sonu İzmir deplasmanında yaşadıklarımızdan bahsedelim.
Pazar sabahı beraber hakemliğe başladığım Mustafa Toprağın havaalanından beni aldı ve beraberce güzel bir kahvaltı yaptık. Ardından EVKA-4 Spor Salonu’na geçtik. Gerçekten maçı bu salona alan yetkilileri tebrik ediyorum. Hakemler ve takımlar için şehrin ulaşılması en kolay ve yakın yerindeki salonda engelliler müsabakası oynatmak dâhiyane.(!)
İzmir Büyükşehir – Antalya Belediyesi arasındaki maçta ise İzmir tecrübesiyle ağır basarak karşılaşmayı kazandı. İlk iki period başa baş geçerken, son iki period oyunun temposu düştü Maç bitiminde Mustafa’yla Karşıyaka sahilinde nostalji yaptık. Gerçekten de özlemişim İzmir’i ve de kumrusunu…
İstanbul’a dönüş için havaalanına geldiğimde FIBA Hakemi ve İstanbul Hakem Derneği Başkanı Fatih Dalay’la karşılaştım. İngiltere’de Gençler Dünya Şampiyonası’nda beraber maç yönettiğim FIBA Hakemi Charles Saunders’ın kendisine selamını ilettikten sonra koyu bir basketbol sohbetine giriştik. Sayın Dalay tekerlekli sandalye basketbolu hakemliğinin koşan basketbol hakemliğinden daha zor olduğunu ancak kendisinin temsili de olsa bir maç yönetmek istediğini söyledi. Ben de memnuniyetle böyle bir organizasyon yapabileceğimizi aktardım.
Maçın ardından pazartesi bilgisayarımın başına oturdum ve içimdeki sıkıntıyı yazıya dökmem gerektiğini fark ettim. Benim düşünceme göre tekerlekli sandalye basketbolu Türkiye’de bir yere geldi ve tıkandı. Bu tıkanmadan kurtulmak için neler yapılması gerektiği üzerine bir şeyler karaladım. Beyin fırtınasını ben başlatayım sizler devam edin. Benim yorumların belki hakem cephesinden ama tüm cephelerden de konuya yaklaşmaya çalıştım.
Öncelikle, oyuncular nasıl kurallara uygun savunma yapacaklarını bilmiyorlar, gerçekten bunu onlara öğreten birileri olmadığından, faul yaptıklarının farkında bile değiller. Tabi ki burada akıllı ve tecrübeli oyuncuları kastetmiyorum. Gerçek anlamda kendini iyi yetiştirmiş bir antrenörle çalışmayan ve kendi kendine bu sporu öğrenen, düzensiz, disiplinsiz takımların oyuncularını kastediyorum.
Maçlarda karşı karşıya kaldığım bazı durumlardan sonra aklıma şöyle bir öneri geldi. Tıpkı hakem eğitimlerinde yaptığımız gibi, bir Antrenör Eğitim Komitesi olmalı, ve bu komite liglerde yer alan tüm takımlara yaptırımlar uygulamalıdır. Her takımın bir antrenörü olmalı ve bu antrenörler belli sürelerde yazılı ve sözlü sınavlardan geçerek sürekli bir eğitime tabi tutulmalıdırlar, hakemler de olduğu gibi. 10 sandalye 10 oyuncusu olan takım hemen liglere kabul edilmemeli, federasyon, il temsilciliği ve gerekli kurumların denetiminden sonra bu takımın müsabakalara girmesi sağlanmalı, hatta deneme süresi verilmeli, uygun görülürse takım tescil edilmelidir.
Koşan basketbolun popülaritesinin her geçen gün arttığı ülkemizde, genç ve yetenekli antrenörleri nasıl bu işin içine çekebiliriz bilemiyorum. Ancak şunu vurgulamak gerekir ki, Dünya Gençler Şampiyonası’ndaki Amerikan Milli Takımını gördükten sonra antrenör ve ekibinin ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak anladım. Bir head koç, 2 assistan koç ile makine gibi işleyen takım halinde mükemmel savunma yapan, tekerlekli sandalyeyi vücutlarını bir parçası gibi kullanan, her oyuncusunun hem asker hem de star olduğu bir takım. Keşke sizlerde izleyebilseydiniz. İnanın eğer bir sistem kuramazsak, abartmıyorum, 50 senemiz olsa o takımın seviyesine gelemeyiz. Bu o takımı abartmak değil, bir gerçeği görmek.
Acilen antrenörler yetiştirmeli, onların da genç ve yetenekli oyuncular yetiştirmesine olanak vermeliyiz. Bu da bizlerin 5 ile 10 yıllık planlar yapmamızı gerektirir. Şu anda da böyle bir çalışma görmüyorum. Kulüp takımları kolay olan “bastır parayı al oyuncuyu” politikasını izliyorlar. Hiç birinin rehabilitasyon merkezlerine gidip 10-12 yaşındaki çocukları tarayıp yetiştirdiğini görmüyoruz. Böyle yapıyorlarsa bile bunlar münferit yani bir sistemleri yok. Son Gençler Avrupa Şampiyonası’nda 6ncı olabildik.
Dünya Şampiyonasında sonuncu olan Hollanda bile aynı şampiyona’da 4ncü oldu. Son iki yıldır “star adayı” diyebileceğimiz yeni bir oyuncu yok. Hep aynı isimler, farklı formalar altında mücadele ediyorlar. Burada sakın ola bunu Federasyonun yapması gerektiğini düşündüğümü sanmayın. Federasyon sadece yardım ve rehberlik eder.
Bu anlattıklarımı Efes Pilsen örneğinde olduğu gibi bir takım yapacak ve diğer takımlara lokomotif olacaktır. Bu başarı da Milli Takıma yansıyacaktır. Şu anda süreç tam tersine işlemektedir. Oyuncular Milli Takım kamplarında yetişmekte ve düzenli idman yapmaktadırlar. Ancak bir “ekol” veya “sistem” oturtabilirsek ülkemiz tekerlekli sandalye basketbolu gerçekten Dünya basketbolunda saygın bir yerlere gelecektir. Umarım Olimpiyatlara ve Dünya Şampiyonalarına katılmak için uzun yıllar beklemeyiz.
Basketbol dolu günler dileğiyle ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder