
Koşan basketbol Avrupa Şampiyonası’ndan 2 hafta önce Almanya’nın Wetzlar kentinde düzenlenen 2007 Avrupa A Ligi Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası’nın ardından tekerlekli sandalye basketbolunun Avrupa’daki mevcut durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Bu şampiyona bizlere özellikle ilk sekiz sırada yer alan İsveç, İngiltere, Almanya, İsrail, İspanya, Fransa, İtalya ve Türkiye arasında güç farkı kalmadığını ve o gün sahada daha istekli, arzulu, motive olmuş, iyi bir hazırlık dönemi geçirmiş, takım olarak uyumlu olanın diğerine üstünlük sağlayacağını gösterdi. Hatta ilk sekize giremeyen ve küme düşen Bosna Hersek İngiltere’yi, Çek Cumhuriyeti de İspanya’yı son ana kadar zorlayarak yine bu düşüncemizi doğruladılar. 9. ve 10 sırada yer alan Polonya ve Hollanda ise 3. olan Almanya’yı grup maçlarında teslim olmadılar ve Almanya’ya zor anlar yaşattılar. Şimdi gelin takımları tek tek değerlendirelim:
İsveç: Grup maçlarının son gününe kadar turnuvadan elenecek konumda bulunan İsveç, grubundaki son oynadığı İngiltere maçını kazanarak averajla gruptan ikinci olarak çıktı ve İsrail ile oynadığı yarı final maçında Şampiyonlar Ligi Finalleri’nin MVP’si ve Galatasaray’ın yeni transferi Husein Haidari’nin inanılmaz performansı ve Joachim Gustavson ve Dan Wallin’in katkılarıyla finale yükseldi. Finalde de aynı isimler yaşlı İngiltere’yi rahat geçerek kimsenin beklemediği bir başarıya imza attılar. Gerçekten de turnuva başladığında şampiyonluk için İtalya, İngiltere, Almanya, İsrail ve İspanya’nın adı geçerken kimse İsveç’i bu ünvana layık görmemişti. Ancak hem bireysel yıldızları hem de akıllı takım oyunlarıyla İsveç Avrupa Şampiyonu olarak tarihe geçti.
İngiltere: Simon Munn, Colin Price gibi yaşlı yıldızlarla turnuvaya katılan, Terry Baywater gibi sıcak olduğunda her yerden sayı bulabilen genç bir yıldıza sahip olan İngiltere, grupta İspanya’yı turnuva dışına itmek amacıyla İsveç maçını bilerek kaybettiği söylentileriyle prestij kaybetti. Yarı finalde Almanya’ya karşı ilk devreyi 10 sayı geriden gelerek kazanmasına rağmen finalde yaşlı ve genç yıldızlarının beklenen oyunu sergileyememesiyle grup maçlarında bilerek yenildiği izlenimini verdiği İsveç’e bu kez gerçekten yenilerek Avrupa ikinciliğiyle yetindi.
Almanya: Turnuvaya İsrail hezimetiyle çok kötü bir başlangıç yapan ancak Türkiye galibiyetiyle kendine gelen Almanya, İngiltere ile oynadığı yarı final maçının ilk devresine kadar kendinden beklenen basketbolu oynadı. Ancak ikinci devre Gazi’nin faul problemi ve istikrarsız oyunu ve diğer oyuncularında hakemlerle oynaması sonucu 3.lük 4.lük maçı oynamaya razı oldular. Moralsiz İsrail’e karşı ilk devreyi 13 sayı geride kapatan Almanlar seyircinin de desteğiyle bronz madalyayı kazanarak tribünleri dolduran seyircilerine güzel bir armağan sundular. Almanya, İngiltere’yle beraber “gelişim programı” olan ve uygulayan bir ülke. Bu yüzden onların gelecekte tüm turnuvalarda ilk üç içinde yer alacağını düşünüyorum. Ancak oldukça kuraldışı savunma yapıyorlar. Eğer bu şekilde oynamalarına izin veren bir hakem üçlüsü yakalarlarsa yenemeyecekleri takım yok. Nitekim Türkiye maçında böyle bir üçlü yakaladılar ve Milli Takımımıza 30 sayının üstünde fark attılar. Normal şartlar altında böyle bir sonuç imkânsız. Bir de Türk asıllı Gazi Karaman’ın o günkü performansı çok önemli. Gazi atarsa rahat kazanıyorlar.
İsrail: Grup maçlarını namağlup kapatan ve turnuvanın başlamasıyla herkesin final oynar ve şampiyon olur dediği İsrail, yarı finalde İsveç ardından da Almanya maçlarını kaybederek Olimpiyatlara katılma hakkıyla teselli buldu. Rosenberg ve Dotan’ın sürüklediği İsrail gerçekten de güzel basketboluyla beğeni topladı. Ancak tecrübeli oyuncular yorulduğunda ve faul problemine girdiğinde onların yerini dolduracak genç oyuncuları yok.
İspanya: Turnuvanın en takım halinde oynayan ve grup maçlarında son güne kadar gruptan çıkacak gözüyle bakılan İspanya son gün İsveç’in İngiltere’yi yenmesiyle ilk dördün dışında kalarak büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Fransa: Benim kişisel olarak çok şey beklediğim Fransa turnuvanın başlamasına 10 gün kala antrenörünün istifasının da etkisiyle çok inişli çıkışlı bir turnuva geçirdi ve beklenen performansını ortaya koyamadı.
İtalya: Turnuvanın gerçek anlamda en büyük hayal kırıklığını yaşayan ülkesi oldu. Herkesin en azından ilk dörtte olmasına kesin gözle baktığı İtalya yedinci olarak turnuvanın en büyük sürprizine imza attı. Yaşlanan ve belli doyuma ulaşmış olan Rosetti, Raimondi, Pelligrini’li İtalya Türkiye’yle oynadığı maçı da hakemlerin yanlı yönetimiyle kazanarak 7. sırada yer aldı.
Türkiye: Milli Takımımızla ilgili turnuvadaki sadece herkesin söylediği bir şeyi vurgulamak istiyorum. Türkiye turnuva sırasında dönem dönem oynadığı oyunu tüm maçlara ve 40 dakikaya yayabilirse genç ve dinamik kadrosuyla gelecek 10 yıla damgasını vuracak bir takım olabilir.
Polonya: Avrupa’nın en skorer oyuncusu Piotr Luzynski’yi yetiştiren Polonya, onun yokluğunda Mathias Filipski’nin kişisel becerisiyle ve Bosna Hersek ile Çek Cumhuriyeti’nin yetersiz kadrolarının katkısıyla A Ligi’nde kaldıysa da gelecekte burada tutunamayacağı izlenimini verdi.
Hollanda: Geçtiğimiz yıl yapılan Dünya Şampiyonasında 4. olan Hollanda kadrosunda köklü değişiklikler yaparak takımı efsanevi oyuncusu Van Der Linde’ye emanet etti. Van Der Linde kendi dahil yaşlı oyuncuları kadroya almayarak gençlerle mücadele etti ve son anda B Ligine düşmekten kurtuldu. Hollanda’nın 2-3 seneden önce eski gücüne kavuşacacağını sanmıyorum.
Çek Cumhuriyeti: Galatasaray’lı Petr Tucek sayesinde sempati duyduğumuz Çek Cumhuriyeti sadece Tucek ve bir de basketbol oynamayı düşündüğünde takıma faydalı olan Pullman dışında oyuncusu olmayınca B Ligi’nin yolunu tuttu. 5 takımlı bir lige sahip olan Çek Cumhuriyeti’nin bir daha A Ligine çıkması da zor görünüyor.
Bosna Hersek: Uluslar arası hakem olduğum yer olan Bosna Hersek’in benim kalbimde yeri başkadır. Ancak, İzet Sejmanovic dışında yıldızı olmayan ve kısıtlı kadrosuyla A Ligine veda eden Bosna, eğer altyapıya önem vermezse bu sıkıntıları hep yaşayacaktır. Bosna’ya B Ligi’nde başarılar.
Sonuç olarak kısa zamanda yakaladığımız Avrupa takımlarına karşı artık üstünlük kurma zamanımız geldi. Bu fırsatı iyi değerlendirmeli, olimpiyat ve dünya şampiyonalarına sürekli katılan bir ülke olma hedefini gerçekleştirmeliyiz.
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder