2008 Pekin Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları Çin Halk Cumhuriyeti’nin mükemmel organizasyonu ve ezici üstünlüğü ile sona erdi. Şubat ayında yarışmaların yapıldığı tesisleri gezmiş ve Pekin’in Oyunlara hazır olduğunu ve bu organizasyonu başarıyla yapacaklarını öngörmüştüm. Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunlarını internetten çoğunlukla canlı, bazen banttan, bazen de özet görüntülerini izleyerek büyük bir zevkle, birazda orada olamamanın verdiği buruklukla takip ettim.
Olimpiyatlar
Futbol karşılaşmalarını aşırı doymuşluktan, basketbol maçlarını ise ABD’nin turnuvayı domine etmesinden üstün körü takip ettim. Bu Olimpiyatlarda en büyük keyfi masa tenisi erkeklerde Çin-Almanya finalinde yaşarken, hentbol, plaj voleybolu, badminton, eskrim müsabakalarını hiç kaçırmadım. Atletizmde Jamaikalı Ussein Bolt’un 100 m yarışının bitiş çizgisinde rakiplerine “neredesiniz?” bakışı Olimpiyat tarihinin unutulmazları arasında yerini aldı. Kısa mesafede Jamaikalı sporcuların ABD’li sporcuları ezmesi, Irak Savaşının da etkisiyle tüm Jamaikalı sporcuların gönüllerde taht kurmasını sağladı. Yüzmede Micheal Phelps, çocukluğumuzun kahramını Mark Spitz’i tarihten silerek bizim yaşımızdakileri yüreğinden yaraladı.
Türkiye olarak hiçbir takım sporunda yer almamamız ekip anlayışımızı ve takım organizasyonumuzu sorgulamamız gerektiğini gösterdi.
Sporu, sadece basketbol, futbol zanneden bizler Olimpiyat Oyunları ile beraber sporun temel ve gerçek branşlarının atletizm ve jimnastik olduğunu, masa tenisindeki çabukluğu, eskrimdeki inceliği, kürekteki sabır ve gücü, su balesindeki estetiği, kule atlamadaki senkronizasyonu, su topundaki ve hentboldaki mücadeleyi, badmintondaki çevikliği tüylerimiz ürpererek izledik.
Paralimpik Oyunlar
Engelliler Sporları denince aklına sadece tekerlekli sandalye basketbolu gelen bizler, Paralimpik Oyunlarıyla beraber tekerlekli sandalye tenisi, masa tenisi ve ragbisiyle tanışırken, bedensel engellilerin atletizmde pek çok farklı branşta yarışabildiğini gördük. Yüksek atlama, uzun atlama, üç adım atlama, cirit, disk ve gülle atma, ampute 100 m, 200 m, 400 m gibi branşlar olduğunu ve bu branşlarda genç sporcular bulup onları yetiştirmemiz ve teşvik etmemiz gerektiğini anladık.
Görme engelli bir futbol takımı kurabileceğimizi, ya da görme engelli bir kısa mesafe atletimiz olabileceğini öğrendik. Amputelerin bisiklet yarışmalarına katılabildiğini gördük. Neden biz de bisiklet federasyonuyla bir işbirliği kurarak bisiklet branşında yarışmayalım. Kollarında ve/veya ayaklarında fonksiyonel bozukluklar olan engellilerin 7’ye 7 futbol oynayabileceğini öğrendik.
Türkiye olarak , Okçulukta Gizem Girişmen’le altına uzanırken, Gülbin Su ve Özgür Özen’le madalyaya çok yaklaştık. Atina 2004’ün madalyalı ismi Korhan Yamaç hayal kırıklığı yaşatırken, Neslihan Kavas masa tenisinde bronz madalya alarak ülkemize oyunlardaki ikinci madalyamızı getirdi.
Tıpkı Olimpiyatlarda olduğu gibi Paralimpik Oyunlarda da takım sporlarının hiç birinde yokuz. Golbol, tekerlekli sandalye basketbolu, 7’ye 7 ve 5’e 5 futbol, Masa Tenisi, Tenis, Ragbi (bu branşı daha kurmadık ancak engelli gençler için oldukça keyifli bir branş olabilir.)
Tüm bu önerilerimiz ile ilgili Türkiye Olimpiyat ve Paralimpik Komitelerimiz, Engelliler Federasyonları ve branş federasyonları, GSGM ve Hükümet elele vererek büyük bir kampanya başlatmalı ve 5-10-15 yıllık stratejik planlar yapılarak bunları hemen uygulamaya sokmalıyız. Yoksa tıpkı Atina ve Pekin’de olduğu gibi bireysel başarılarla kendimizi kandırırız. Çin, ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada gibi her iki oyunlarda da başarılı olan ülkeler, sporu bir endüstri ve bilim olarak görmekte ve büyük bütçelerle sporculara yatırım yapmaktadırlar. Bizler de tıpkı bu ülkeler gibi büyük bütçelerle programlı bir şekilde sporcu yetiştirmeye başlayarak 2016 veya 2020 Oyunlarında ilk 10 ülke arasına girmeyi hedeflemeliyiz.
Hepimizin kendine ve içinde bulunduğu topluma bir söz vererek, bir şeyleri değiştirmesi veya bir şeylere başlaması gerekiyor. Ben kendime şöyle bir yol haritası çiziyorum. “Engelli sporunu sadece tekerlekli sandalye basketbolu sanan ben, bundan böyle kendimi tüm engelli sporlarına adayacağıma söz veriyorum.
Olimpiyatlar
Futbol karşılaşmalarını aşırı doymuşluktan, basketbol maçlarını ise ABD’nin turnuvayı domine etmesinden üstün körü takip ettim. Bu Olimpiyatlarda en büyük keyfi masa tenisi erkeklerde Çin-Almanya finalinde yaşarken, hentbol, plaj voleybolu, badminton, eskrim müsabakalarını hiç kaçırmadım. Atletizmde Jamaikalı Ussein Bolt’un 100 m yarışının bitiş çizgisinde rakiplerine “neredesiniz?” bakışı Olimpiyat tarihinin unutulmazları arasında yerini aldı. Kısa mesafede Jamaikalı sporcuların ABD’li sporcuları ezmesi, Irak Savaşının da etkisiyle tüm Jamaikalı sporcuların gönüllerde taht kurmasını sağladı. Yüzmede Micheal Phelps, çocukluğumuzun kahramını Mark Spitz’i tarihten silerek bizim yaşımızdakileri yüreğinden yaraladı.
Türkiye olarak hiçbir takım sporunda yer almamamız ekip anlayışımızı ve takım organizasyonumuzu sorgulamamız gerektiğini gösterdi.
Sporu, sadece basketbol, futbol zanneden bizler Olimpiyat Oyunları ile beraber sporun temel ve gerçek branşlarının atletizm ve jimnastik olduğunu, masa tenisindeki çabukluğu, eskrimdeki inceliği, kürekteki sabır ve gücü, su balesindeki estetiği, kule atlamadaki senkronizasyonu, su topundaki ve hentboldaki mücadeleyi, badmintondaki çevikliği tüylerimiz ürpererek izledik.
Paralimpik Oyunlar
Engelliler Sporları denince aklına sadece tekerlekli sandalye basketbolu gelen bizler, Paralimpik Oyunlarıyla beraber tekerlekli sandalye tenisi, masa tenisi ve ragbisiyle tanışırken, bedensel engellilerin atletizmde pek çok farklı branşta yarışabildiğini gördük. Yüksek atlama, uzun atlama, üç adım atlama, cirit, disk ve gülle atma, ampute 100 m, 200 m, 400 m gibi branşlar olduğunu ve bu branşlarda genç sporcular bulup onları yetiştirmemiz ve teşvik etmemiz gerektiğini anladık.
Görme engelli bir futbol takımı kurabileceğimizi, ya da görme engelli bir kısa mesafe atletimiz olabileceğini öğrendik. Amputelerin bisiklet yarışmalarına katılabildiğini gördük. Neden biz de bisiklet federasyonuyla bir işbirliği kurarak bisiklet branşında yarışmayalım. Kollarında ve/veya ayaklarında fonksiyonel bozukluklar olan engellilerin 7’ye 7 futbol oynayabileceğini öğrendik.
Türkiye olarak , Okçulukta Gizem Girişmen’le altına uzanırken, Gülbin Su ve Özgür Özen’le madalyaya çok yaklaştık. Atina 2004’ün madalyalı ismi Korhan Yamaç hayal kırıklığı yaşatırken, Neslihan Kavas masa tenisinde bronz madalya alarak ülkemize oyunlardaki ikinci madalyamızı getirdi.
Tıpkı Olimpiyatlarda olduğu gibi Paralimpik Oyunlarda da takım sporlarının hiç birinde yokuz. Golbol, tekerlekli sandalye basketbolu, 7’ye 7 ve 5’e 5 futbol, Masa Tenisi, Tenis, Ragbi (bu branşı daha kurmadık ancak engelli gençler için oldukça keyifli bir branş olabilir.)
Tüm bu önerilerimiz ile ilgili Türkiye Olimpiyat ve Paralimpik Komitelerimiz, Engelliler Federasyonları ve branş federasyonları, GSGM ve Hükümet elele vererek büyük bir kampanya başlatmalı ve 5-10-15 yıllık stratejik planlar yapılarak bunları hemen uygulamaya sokmalıyız. Yoksa tıpkı Atina ve Pekin’de olduğu gibi bireysel başarılarla kendimizi kandırırız. Çin, ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada gibi her iki oyunlarda da başarılı olan ülkeler, sporu bir endüstri ve bilim olarak görmekte ve büyük bütçelerle sporculara yatırım yapmaktadırlar. Bizler de tıpkı bu ülkeler gibi büyük bütçelerle programlı bir şekilde sporcu yetiştirmeye başlayarak 2016 veya 2020 Oyunlarında ilk 10 ülke arasına girmeyi hedeflemeliyiz.
Hepimizin kendine ve içinde bulunduğu topluma bir söz vererek, bir şeyleri değiştirmesi veya bir şeylere başlaması gerekiyor. Ben kendime şöyle bir yol haritası çiziyorum. “Engelli sporunu sadece tekerlekli sandalye basketbolu sanan ben, bundan böyle kendimi tüm engelli sporlarına adayacağıma söz veriyorum.




