Adana’nın Uğuru
Adana’da ilk uluslararası turnuvayı düzenlediğimiz 2005 senesini hatırlıyorum da. Sonra arkasından 2006’da Andre Vergauwen Kupası Finalleri ve 2007 Willi Brinkmann Kupası Finalleri. 2008’de Avrupa Gençler Şampiyonası ve 2009’da Avrupa Şampiyonası. Adana, adeta IWBF Avrupa’nın turnuva merkezi ve Türk tekerlekli sandalye basketbolunun en büyük temsilcisi oldu son beş senede. Tüm bu turnuvaların düzenlenmesinde amaç; ülkemizdeki tekerlekli sandalye basketbolunu yani oyuncularımızı, antrenörlerimizi, hakemlerimizi geliştirmek, branşımızı gündemde tutmak ve tekerlekli sandalye basketbolunu yaygınlaştırmaktı. Sanırım bunu da başardık. Türk spor tarihin takımlar sporlarındaki en büyük başarıları hep tekerlekli sandalye basketboluyla yakalandı. Başarısız bir dönemden geçen Türk sporu, tekerlekli sandalye basketbolu branşında gerçekleşen Galatasaray’ın Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu, Genç ve A Milli Takımlarımızın Avrupa İkinciliği başarılarıyla biraz olsun kendine geldi.
Tesadüfün böylesi
Sene 2007. Yer Adana. Willi Brinkmann Kupası Finali. Finalde bir Türk takımı. Cadbury Kent.
Sene 2008. Yer Adana. Avrupa Gençler Şampiyonası. Genç Milli Takımımız Finalde.
Sene 2009. Yer Adana. Avrupa Şampiyonası. A Millilerimiz Finalde.
Sizce bütün bunlar tesadüf mü? Yani Adana’da yapılan bu üç turnuvada takımlarımızın final oynaması. İşte bu yüzden bizler her zaman ülkemizde ve tabii ki Adana’da turnuva düzenlemeliyiz. Acaba bizim bilmediğimiz bir kural mı var? “Adana’da düzenlenen her turnuvada Türk takımı final oynar.” diye bir kural mı var acaba? Tabii bu işin şakası. Adanalı taraftarlar takımlarımıza öyle güzel itici bir güç verdi ki. Yüreğiyle oynayan oyuncularımız da bu destekleri boşa çıkarmadılar ve Türk spor tarihinin önemli başarılarına imza attılar.
Özgür Gürbulak
Bu turnuvada Özgür’e ayrı bir yer ayırmak gerek. Attığı sayılar, aldığı ribauntlar bir yana, yenilgiyi kabul etmeyen kişiliğiyle, Milli Takımımızın yıllardır aradığı winner oldu Özgür. Kanada’nın Patrick Anderson’u, Avustralya’nın Justine Eveson’u, ABD’nin Matt Scott’u varsa bizim de artık Özgür Gürbulak’ımız var. Ferit Gümüş’ü, Ali Asker’i ve diğer oyuncularımızı da unutmamız lazım. Tabii bu yükselişimizde ülkemize gelen kaliteli yabancıların katkısını da gözardı edemeyiz. Petr Tucek, Justine Eveson, Matt Scott, Hussein Haidari gibi dünyanın en iyi oyuncularıyla ve onlara karşı oynayan oyuncularımız kendilerini geliştirdiler. Bu başarı da tabii ki Sedat İncesu Hocanın katkısı da tartışılmaz. Galatasaray’da Avrupa ve Dünya Şampiyonu bir antrenör ünvanını Avrupa Şampiyonasına da taşıyarak liderlik ettiği Türk Milli Takımıyla da başarılı olarak, “sadece yabancı oyuncularla başarılı oluyor.” eleştirilerine de en güzel cevabı vermiş oldu. Kendisini bir kere daha tebrik ediyorum.
İkincilik bizi kandırmamalı.
Avrupa İkinciliği bizi kandırmamalı. İsveç’in 2 senede şampiyonluktan 8.’liğe, İtalyanın da 7.likten şampiyonluğa ulaştığını unutmayalım. Takımımızın Dünya Şampiyonasında başarılı olması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıyız. Gerek hazırlık kamp ve turnuvaları gerekse Volkan, Şuayip, Samet gibi oyuncuların takıma kazandırılması gibi önlemler alınmalı, Avrupa İkinciliği sarhoşluğundan hemen kurtularak, ABD, Kanada, Avustralya ile başa baş mücadele edebilecek bir takım yaratmalıyız.
Sonuç olarak , Türkiye’nin hedefi, her Dünya ve Olimpiyat Şampiyonasına katılmak ve bu turnuvalarda ilk beş içerisinde yer almaktır. Bunun içinde sürekli çalışmalı, kadromuzu geniş tutmalı ve birbirimize her zamankinden daha fazla destek olmalıyız.
25 Ekim 2009 Pazar
Kaydol:
Yorumlar (Atom)